![]() ![]() ![]() ![]() |
Ne uzun bir
bekleyişti Efendim!..
Ne uzun... ve ne
hazin bir bekleyiş!...
Zaman ve mekân
Efendimi
bekledi,
Âlemler
Efendimi...
Dünya Efendimi
bekledi...
Her doğan gün “Belki
bugün...” diye tarifsiz bir umutla sürdürdü bekleyişini...
Haberciniz olan
Resûller geldikçe bir bir daha da arttı bekleyişin azabı...
Resûller
Efendimi bekledi,
ümmetler
Efendimi...
Gece ve gündüz;
güneş ve ay ve yıldız Efendimi özledi...
Yeryüzü, gökyüzü
ve deniz Efendimi...
Dağ-ağaç,
göl-ırmak ve kara toprak Efendime hasretti... Taş, kuş-ağaç, göl-ırmak ve kara
toprak Efendime hasretti...
Onlar yalnız
Efendimi bekledi.
Efendimi bekledi
dünya ve insan yalnız Efendimi istedi...
Keremli Mekke
asırlarca sürdürdü bu hasret ateşini...
Safa ve Merve
ile birlik Kâbe, Efendimi bekledi...
Putlardan kurtulmak
ve Efendime kavuşmak için, Efendimi... Onulmaz hasretiyle Medine yollarınızı
gözledi her gün, her saat...
Her gül mevsimi Efendimin
geleceğinizi umut ederek gül açtı Medine...
Başınızda
cezbelenip cezbelenip aç Medine’nin gülleri...
Başınızda
cezbelenip cezbelenip dolaşan bulut ve Bahira, Efendimi bekledi..
-Abdullah’ın pâk
zevcesi, annelerin annesi Âmine, O Sevgili Annemiz Efendimi bekledi... Ve
Annelerimiz Halime,
Hatice, Fâtıma
ve Âişe Efendimi... Dört gözle gözbebeğiniz Ebu Bekir ve Ömer ve Osman ve
Ali... ve Sahabe ordusu, Efendimi, Efendim’de Efendimi..
Kur’ân’ı
indirmek için Cebrail dahi Efendimi... Kusvâ da hep Efendime hazırladı kendini.
Burak ve muhteşem İsrâ gecesi ve Kudüs Efendimi bekledi... Fethedilmeye can
atarak Diyâr-ı Rûm, Konstantiniyye, İran ve Tûran, Endülüs Efendimi Efendim
Efendimi... Küfrü karanlığında boğmak için Efendimi bekledi Bedir, Uhud ve
Hendek...
Ay muazzam bir
istiğrakla tâ orta yerinden büyük bir vecdle yarılmak için parmak
işaretinizi... Hira önce ağırlamak ve bir ömür boyu saklamak için en aziz
hatıralarını... Sevr bir kerecik sımsıkı basmak ve kıyamete kadar bu saadetle
mest olmak için yüzyıllarca açık tuttu bağrını... Arafat gaşy olmak için
saadetli kademlerinizin altında, Uhud dertleşmek için ... Ensar ve Muhacir
öğrenmek ve bütün insanlığa öğretmek için kardeşliği...
Gonca gülleriniz
Haşan ve Hüseyin Efendilerimiz... Yüzünüzün hasretiyle yanan fakat “Gül
Yüzünüz’ü göremeyen ama “Kardeşlerim!...” dediğiniz Efendimden sonraki
ümmetiniz...
Ve bütün âlemler
şereflenmek için Efendimin teşrif etmenizi... Boğulmak için rahmete... Efendimi
bekledi.
Yâ Rasûlallah!
Hep bekledik
Efendim!
Bütün ruhumuzla
Efendime kulak kesildik. Dedik ki: Gel! Ey En Sevgili Resûl! Başımızın Tâcı,
Gönüller Sultanı Efendimiz! Gel ki gönlümüzün toprağı ayaklarınızın altını
öpmekle şereflensin... Kararmış ufuklarımız eşsiz ışığınıza garkolsun.
Paslanmış kalplerimiz Yed-i Beyzâ’mzın nûruyla cilâlanıp ışısın...
Ey Allahım,
başlasın bahar ve gül mevsimi!
Ve geldiniz
Efendim!...
Ne muhteşem, ne
şanlı bir gelişti o Yâ Rabbî!
Kitap gibi
geldiniz, yıkıldı Kisrâ’ların saraylarındaki burçlar...
Sûre gibi
geldiniz, ey Allah’ın Sevgilisi...
Âyet gibi
geldiniz, söndü ateş gecelerdeki nâr...
Geldiniz ve
ashab dedi: Kalbimizde taht kurdun ey Yürüyen Kuran... Bütün benliğimiz
emrindedir
Ey Resûl-i Zîşân
!
Anamız babamız
hepsi Efendime kurban olsun,
Bu canımız
Efendime kurban!
Geldin, kavurucu
sıcaklardan bunalmış, dudakları çatlamış çöllerden berrak ırmaklar çağıldadı
çavlan çavlan.. Geldin ki bir aşk deminden bir aşk demine ve aşktan söz
ettiğinde... Saf aşk kesti kalpler...
Canım Efendim!
Varlığın Nûr’u Efendim! Bizler dahi beklemedeyiz... Yüzünü dünya gözüyle bir
kerecik görememenin azabıyla yanan bizler, yani ümmetin, biz dahi beklemedeyiz
Efendim!...
Ne kahredici, ne
yakıcı, ne kavurucu bir bekleyiştir.
Efendim!..
İslâm coğrafyası
her ne kadar şerha şerha kanasa da bugün, Somali’de açlıktan kırılırken
Müslümanlar, bir köşede yine de Efendimi ve emanetlerinizi düşünüyor bir
yandan, direniyor açlığa ve zorbalara Efendim!... Daha dün “Allah Allah!”
nidâlarıyla yedi iklim dört bucak koştururken i’lâ-yı kelime-tullah uğruna
Efendimin müjdelerinizi bekliyorduk ve gürbüz coğrafyalar açılıyordu omuzda...
Nasıl dün Efendimin emanetinizi yaymak için dünyaya canla başla uğraştıysak
bugün de Afganistan’da Efendimin kutlu nefesinizin rüzgârıyla darmadağın oldu
düşmanlar... Bosna’da Efendimin ümmetinizin kanı aktı ve Kosova’da sizin
ümmetinizin kanı akıyor oluk oluk... Cezayir’de, Eritre’de, Doğu Türkistan’da,
Çad’da Efendimin ümmetiniz direniyor bütün zorluklara, Efendimin ümmetiniz
olma onuruyla ve aşkla...
Efendim,
Ah Efendim!..
Efendimin
Livanız altında buluşmayı bekliyor ümmetiniz...
Ne uzun sürmekte
Efendim!..
Ne uzun anlı ve
ne kutlu bir bekleyiştir...
Ne şanlı ve ne
kutlu bir bekleyiştir...
Savaşta ve
barışta Efendimin aşkınızdır gönülleri yakan Efendim! Sürüyor eşsiz sevginiz
ve getirdiğiniz aşk...
Cânım Efendim!
Cânımın cânı Efendim!...
Şairler yürek
yakıcı ateşten kelimelerle seni anlatıp duruyorlar bir hayli zamandır;
güzelliğinizi bitiremiyorlar.
Efendim!...
Kelimeler
tükendikçe daha da artıyor güzelliğiniz.
Rabbim! Yüce
Rabbim!
Bütün ümmetin
beklentisini boş çevirme adı görklü Yüce Rabbim!
Kavuştur bizi!..
Boğsun bizi de
Allahım bu nûr tufanı... bu aşk... bu... bu... bu...
Kafdağı
(Nusret Abi, metinde geçen Rasûlullâh sallallâhü
aleyhi ve sellem için yazdığı “Siz’i” ve
“Siz’e” kelimelerini hassaten bana
“Efendim” olarak değiştirerek yazmamı istediğinden bu şekilde kayda geçirdim.)
Kaynak:
Hayy’dan Hû’ya-Nusret ÖZCAN, Editör: Ekrem AYYILDIZ,
İstanbul, 2012