| |
Uhud muharebesi mecruhlarından [ Yaralı,
yaralanmış olan ] biri de Sad İbn-i Rebi idi. Müşarun
ileyh seksen yerinden yaralanmış, vucudu delik deşik olmuş olarak şüheda içinde
düşmüş kalmışdı. Muhammed ibn-i Mesleme bu zatı arayıp bulmağa memur olmuştu.
Ecsad-i şüheda arasına girdi:
“Ya Sad! Ya Sad!” diye seslendi. Hiç ses gelmedi.
“Rasulullah Efendimiz seni
arıyor.” Diye
bağırınca “Şühedanın içindeyim” diye zayıf bir sada geldi. İbn-i
Mesleme, Sadi buldu. Vücudu bir çok ok ve mızrak yaralarıyla tanınmaz bir hale
gelmişti. Halet-i nez ve ihtizarda idi. İbn-i Mesleme:
“Ey Sad, seni Rasulullah
arıyor” dedi.
Sad, nam-i saadet ittisam-i Nebeviyi işitir işitmez taze hayat buldu. Gözünü
açtı. Şöyle dedi:
-Hazret-i Rasule benim
selamımı tebliğ et. Şimdi revayıh-i Cennatı duyuyorum.
Sad İbn-i Rebi bu sözleri
söyledikten sonra hal ve afiyet-i Rasul-ü Ekremi İbn-i Mesleme’den sormuş ve bu
endişe ile teslim-i ruh eylemişti. Radıyallahu anh, Abdullah bin Cahş ile Sad
bin Ebi Vakkas (Uhud) muharebesine gelirler iken miyanelerinde ahd ve misak etmişlerdi:
Sad bin Ebi Vakkas
“Ya Rabbi bir büyük
müşrike muzaffer olayım” demiş
ve Abdullah ise “Ben de bir büyük müşrike
muzaffer olduktan sonra şehid olayım; burnumu, kulağımı kessinler. Ruz-i haşrda
Cenab-i Hak: Burnun kulakların ne oldu? Buyurunca: Ya Rabbi, Senin ve Rasul-ü
Ekremin uğrunda kesildi, diyeyim.” Demişti. Müşarun ileyhima bu
emellerine nail oldular. Abdullah, şehid oldu ve şüheda miyanında, burnu,
kulakları kesilmiş olarak cenazesi bulundu.
Ensar-i Kiramdan Ebu Cabir cesedi
pare pare edilmiştir. Hatta cenazeyi ancak parmaklarından teşhis
edebilmişlerdi. Ammün-Nebi, Cenâb-i Hamza’nın cismi şerifi yüzlerce parça
edilmişti. Burnu, kulağı kesilmişti, hatta mübarek ciğeri çıkarılarak kanı
emilmişti. Müşarün ileyhin hemşiresi Safiye geldi. Biraderini bu halde gördü.
Sabr ve metanet-i İslamiyesini göstererek ancak şöyle dedi:
Gazevat-i Nebeviyede bazan kadınlar
dahi harbe çıkarlar, mecruhine hizmet ederler idi. Bazıları bil-fıil mukateleye
dahi girerler idi. Mesela Nüseyb (Nesib) bint-i Kab nam-i kadın, Uhud gazasını
işittiğini müteakip mensub olduğu Mazen(?) kabileri ikametgahından silahını
kuşanıp mahalli ma’rekeye yetişti. Gah ok ve gah kılıç ile düşmana hucum eder,
şecaat-i İslamiyeyi küffara gösterirdi. Müşarun ileyha on üç yerinden mecruh
olduğu halde mukatelede sebat eyliyordu.
Rasul-ü Ekrem Sallalîahu Aleyhi ve
Sellem Efendimiz, şüheda-i Uhudun pek vahşiyane taarruzata maruz olduklarını
görerek şöyle buyurdular:
Düşmanın mezalimine karşı
mukabele-i bil-misl emrinde dahi şu ayeti kerime nazil oldu. ( ve in akabtüm
feakibu...) “Eğer, siz düşmana eza ve
cefa ederseniz ancak size eza ve cefa edildiği kadar ediniz. Eğer,
sabrederseniz, sabretmeniz daha hayırlıdır”.
Uhud gazasından avdet olunuyordu.
Kadın, erkek kabail efradı Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimizi ve Ashab-i
Kuramlarını istikbal ediyorlar idi. Her kabile kendi efradından şehid olanlar
için hiç de izhar-i teessüf etmiyor,
Diyorlardı.
Uhud muharebesinde küffar-i
müşrikin, mecruhin ve şühedayı İslamiye canavarlar miyanında bile görülmeyen
vahşet ve fecayi-i irtikab ettikleri halde Rasulü Rahim sallallahu Aleyhi
vesellem Efendimiz bunlara beddua etmeye bile tenezzül etmemiş, “Ya Rabb, kavmimi (Müşrikin-i
Kureyş) mağfiret et. Çünküi onlar cahillerdir”. Diye afv ve ıslahlarına dua
buyurmuşlar idi. Hatta, katil-i Cenab-i Hamza, Vahşi afv-i amim-i Nebevilerine
mazhar olmuştu.
Yine Uhud muharebesinde Talha bin
Ubeydullah yetmiş yerinden yaralanmış, baygın bir halde yatıyordu. Hazret-i
Ebubekir radıyallahu anh, müşarun ileyhin ziyaretine vardı ve yüzüne su
serperek uyandırdı. Cenâb-ı Talha, gözünü açarak, kendi halinden hiç
bahsetmeksizin Sallallahu Aleyhi vesellem Efendimiz bu muharebede zarar-dide
olup olmadıklarını sordu. Cenab-i Ebubekir radıyalîahu anh,
selamet ve afiyeti Risaletpenahiyi (sallallahu aleyhi vesellem) tebşir etti.
Müşarun ileyh Talha
“Nur-i ayn-i alemin
sallallahu aleyhi vesellem efendimizin afiyetleri beşaretinden sonra herhangi
musibet haiz-i ehemmiyet değildir.” dedi. Kendisinin yetmiş yerindeki
yarasından hiç şikâyet etmedi. Radıyalîahu anhum ecmain.
Sivas
Mebusu Mustafa Tâki
Sh: 57-60
Sebilü’r-reşad, XXI/527, ay:4, sene: 1339, sahife:54-55
Sh: 57-60
Sebilü’r-reşad, XXI/527, ay:4, sene: 1339, sahife:54-55
Kaynak: Fatih BAYRAM, Mustafa Tâki Efendi Kuddise Sırruhu'l-Âlî
Ve Düşüncesi, Boğaziçi Üniversitesi-Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü,
Haziran 1997