| |
Hz.
Rasûlu'llâh salla’llâhu aleyhi ve sellemin Hacer-i Esved-i öpüşünü, anlamamız
gerekirdi. Sevgiliye Refik-i âla'sına kavuşmak istediğini haber veriyordu.
Vedanın habercisi olan bu öpücüğü, o zaman anlayan kimsenin çıkmayışı çok
gariptir.
Misafir,
ev sahibini selamlar ve sonra öpüşürler.
Öpüşmek,
sevginin kucaklandığı en güzel yerdir.
Ey
sevgili Allah’ım, Hz. Rasûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem,
Senin ve evinin misafiri olunca coşkusuna nasıl dayanabilecekti.
Tabii ki, Seni öpmek istedi. Kâbe’de belirgin ve farklı olan siyah taşı seçti.
Sevgili için dudaklar ne ise.
Kara
taş. Senin sırrın.
İsmail
Hakkı Bursevî, bu konuda der ki :
“Yeşil
olgunluğa işarettir, doğru yolda olanların hâlidir. Cemâl ve celâl arasında
seyredenlerin durumunu remz eder. Beyaz ise aslında bir renk değildir. Daha
doğrusu onun rengi beraber olduğu diğer renge bağlıdır. Mesela suyun kabı
kırmızı olsa su beyaz iken kırmızı görünür. Yine güneş ışınları beyaz iken bir
cama yansısa, yansıdığı o camın rengine bürünür. Siyah da
böyledir. Zira siyah Zıll-ı Hakîkî’ye işarettir ki nuru’l-envâr âlemidir ve o âlemde aydınlık
ve karanlık yoktur. Gerçi nur-ı
siyah derler ki, bütün ışıkların son bulduğu noktadır. Bu yüzden Hz. Rasûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem
Mekke’nin fethi gününde şehre siyah
tülbentle girdiler. Çünkü siyah Zât’ın rengidir
ve gece gibi Kâbe de Zât-ı Ahadiyyet’e işarettir. Zât’ın aslı idrâk olunamadığı gibi o makama
ulaşmak da diğer sıfatların renklerinden tecerrüd etmekle olur. Sâliklerin
abaları ile Kâbe’nin örtüsünün siyah olmasının
sırrı budur. Sıfatlar âlemine göre
ise renklerin aslı ikidir. Siyah
ve beyaz. Diğer renkler bu ikisinin bir
araya gelmesinden ortaya çıkarlar. Bu sırra vâkıf olan kimse renksiz olmaya
(sıfatların renklerinden kurtulmaya) çalışır. Ayrıcaşeytânî, nefsânî, rûhânî, Rahmânî havâtır da al, sarı, kızıl
ve yeşil renkleriyle ifade edilir.
Varlıkların çoğu siyah ve beyazdan ayrı değillerdir. Gece olunca gizlenerek
örtünen bütün mahlukât gündüz olunca ortaya çıkar. Mümkin varlık cihetinden
bütün âlem nasıl bir karaltı hüviyetinde ise mahlûkât gece o hâle; nasıl
Hakk’ın varlığı ile zâhir, sırrı ile kâim iseler gündüz aydınlığında da o şekle
bürünürler. Bu bir açıdan âlemin, Nûr isminin altında olduğu için aydınlık gibi
var, Kahhâr isminin altında olduğu için
karanlık ve yok olduğunun izahıdır” [Ceylan,
Ömür (2000); Tasavvufi Şiir Şerhleri, Kitabevi Yay., İstanbul.]
Her
şeyin kemal bulduğu ve buluştuğu noktada Hz. Rasûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve
sellem seni öpmenin arzusuna ve fenâsına ulaşınca kara taşını öperek hasret
giderdi.
Hacıların
sonu gelmez aceleci bir heyecanla yüklendikleri Kâbe’nin bir köşesi ve içindeki
sırlı taş. Birbirlerini incitecek kadar yöneldikleri bir taş ve sevgisi.
Fatimiler bir zaman onu söküp götürdükleri bilinir. Ancak sonra gelen ve
konan bir fındık taneleri kadar küçücük olan bu taş/taşlar için çabalarımız neden o kadar
fazla ki. Hakkında
Seninle
öpüşmek değil de nedir?
Hz.
Ömer radıya’llâhu anh dedi ki “Ey
taş! Biliyorum ki, sen bir taşsın, ne fayda ne de zarar verebilirsin. Eğer Hz.
Rasûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve sellemin seni öptüğünü görmeseydim seni asla
öpmezdim.”
Onu
öpmek isteyenler taşı değil, Seninle peygamberimizin öpüşme hatırasını
öpüyorlar.
Seni
ve sevgilinin hatırasını öpüyorlar.
Evin
sahibini öpüyorlar.
Onun
güzelim dudakların değdiği ve kudretinin öpüştüğü yeri;
Biz
de öperken, Sende sevgilinin ümmetini öperek, Onu sevindiriyorsun.
O
hatırayı öpmek. Yıllar yılı.
Sevgilinin
Kâbe’de bastığı yerlere basabilmek.
Ey
hacı kardeş!
Bir
daha nasip olur da gidersen ve izdihamdan emin olabilirsen, öp o kara taşı,
öpemezsen, Sevgilerin öpüşünü hayal et.
Onların
birbirleri ile hasret giderişlerini hayal et.
O
zaman içinde yeşeren ilâhi aşkın parlayışını görecek ve hissedeceksin.
Yoksa
kara taştan kalmış bir küçük parçanın, ilâhî kudretin en büyük eseri olan
insanı kendine celbedecek gücü nasıl olabilirdi ki?
Ey
kara taş, ev sahibinin dudağı!
sevgilinin
değdiği dudaklar yeri
sonsuz
heyecanlarımızla
hasret
kaldığımız iki sevgiliyle
öteki
dünyadan önce
hasretini
duyduğumuzu
unutmadığımız
için ziyaretine gelişimizi
öpüşürken
taşınla yüreğimize sevgilerinizi akıttık
taşını
da secde ettik.
taş
sevgimiz bizim imanımızdır
İlâhi
bu imandan ayırma diye dualarımız vardır