![]() ![]() ![]() ![]() |
Mürşid-i Kâmil Şeyh Şerâfeddin Bingöl kaddesellâhü
sırrahu’l azîz buyurdu ki;
Cenâb-ı
Hakk Teâlâ Hazretlerine hamdü senalar ederiz ki, bizi fazl ve inâyet-i
ezeliyesi ile nimetlerin en âlâsına ve efdal-i İlâhiyye'nin en azîzi olan iman
ve İslam’la müşerref kıldı, cümle enbiyâ-ı mürselîn hazerâtının büyüğü ve
kıyametten sonra dahi Cenâb-ı Hakk Teâlâ'nın,
-"Yâ Habîbim Muhammed, vazifeniz tamam
oldu" hitâb-ı İlâhîsi erişinceye kadar, şeriatın envâr
ve fezâilinin bakî ve carî olduğu Seyyid-i Kâinat aleyhi ekmelü't-tahiyyat
aleyhissalâtü ve’s-selâm Efendimizin ümmetinden kılmıştır. Elhümdülillâhi
Teâlâ.
Ve yine
hamdü senalar olsun ki;
Mahkeme-i
Kübrâ’da da Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimizin envâr-ı şeriat
ve ba'si (gönderilişi) bakî olup, o günden sonra yine 80 bin sene tamam
oluncaya kadar şefaati câridir. Şefaati carî oldukça ba’si dahi bakî olur.
Yalnız Hakk Teâlâ 50 bin sene sonra mezkûr hitabı kendisine karşı tevcîh
buyuracaktır. O hitap tevcîh oluncaya kadar, ümmetinin umuru ile iştigâl
edecektir. Kelâmullâhi'l- ezelin ahkâm, envâr ve âyâtı dahi, o zaman Cenâb-ı
Hakk Hazretlerinin Zât-ı Akdes'ine iade olunacaktır. Cennet ve cehennem ehli
arasında da bir daha görüşmemek üzere durum hâsıl olacaktır.
Rasülullâh
aleyhisselâm, ümmetine ve ümmetinin hidâyet bulması için ne kadar haristir ki,
Cenâb-ı Hakk Teâlâ'nın kendisine;
-"Yâ Habîbim Muhammed, vazifeniz tamam
oldu" diye hitap ettiği halde, daha 30 bin sene ümmetinin
umuru ile iştigâl etmektedir.
Cümle enbiyâ-ı mürselîn-i kiramdan Cenâb-ı Hakk,
ahd-u mîsak alırken vâkî olan bir muahede (antlaşma) zikrediyorum, şöyle ki;
Cenâb-ı
Hakk bilcümle enbiyânın ervahını yarattığında evvelâ Rasûlullâh aleyhisselâmı
tasdik ettirdi. O gün yevmü'l-incilâdır [1]ve
hem de yevmü'l-icâbe'dir.
Bu ahdi
almak üzere Cenâb-ı Hakk enbiyâ ve mürselîni davet ettiğinde; muahededen önce,
Seyyidi Kâinat aleyhisselâm dedi ki:
-"Yâ Rab, ahdü mîsakdan evvel ümmetimin
efradından sâdır olacak küçük ve büyük günahları ile o eshâbı seğâir (küçük) ve
kebâir (büyük) olan ümmetimi bana göstermenizi niyaz ederim."
Cenâb-ı
Hakk da büyük ve küçük günahlarından bir tanesi kalmadan, ümmetinden sâdır
olacak günahlar ile günah sahiplerini gösterdi. Rasûlullâh aleyhisselâm üç kere
o ümmet ile günahları üzerine nazar buyurdu.
Sonra:
-"Yâ Rab, büyük ricâlullâhın sulbüne girmeden
(Hz. İsâ aleyhisselâm) ve dünyaya gelmeden nizâm-ı hilkatten hariç kalan ve
sıfat-ı İlâhiyyenizin tamamını iktisap eden (kazanmış) ve evsâf-ı beşeriyyesine
evsâf-ı İlâhiyye ve melekûtiyyesi galip olan bir hâdim-i (hizmetkârı)
ümmetim için bağışlayın" diye
niyazda bulundu.
Bu münâcaat
ruhların ahdinden öncedir. Zerrâtın uhûdu (ahitleşmesi), ervahın uhûdundan binlerce
sonradır. Cenâb-ı Hakk Teâlâ'nın tecelli-i ilâhiyyesi, ervâh-ı enbiyâ-ı
mürselîne oldu. Enbiyâ-ı mürselîn de bu tecelliyi aynen hakikat-ı Muhammediye
gibi müşahede ettiler. Cenâb-ı Hakk enbiyânın içinden bir ruhu davet ederek ona
Seyyidi Kâinat aleyhisselâmın ruhunu gösterdi ve buyurdu ki:
-"BU SENİN (RUH OLARAK) ASLINDIR VE
BABANDIR."
Cenâb-ı
Hakk o ruhu, sahibi olan Nebiyy-i zîşânın ümmetine hadim kıldığını da beyân
buyurdu. Efendimiz de:
-"Yâ Rab, bunu benim ümmetim için en muhtaç
olduğu zamanda hadim kıl ki, ümmetimin üzerinde cereyan eden envâ-ı fitne ve
fesâd son dereceye vardığında hadim olsun."
Cenâb-ı
Hakk da kabul buyurdu.
-"Yâ Habîbim Muhammed, yüz yirmi dört bin
enbiyânın ümmetlerinin adedinde senin ümmetini ihyaya ve irşada ve onları
hidâyete sevk etmeğe selâhiyet ihsan edeceğim. Arzu ettiğiniz zamanda, o
selâhiyet-i tâmme ile beraber onu ümmetinize hadim (hizmetkâr) kılarım."
Cenâb-ı
Hakk Rûhullâh İsâ aleyhisselâma buyurdu ki:
-"Sen Nebiyy-i Mürselsin, benim kütübü
ilâhiyyemden iki kitabın faziletini duyacaksın."
Hakk Teâlâ
Hazretleri o makâm-ı mahsûsta kendisine İncîl-i Şerîf ile Kur'ân-ı Azîmüşşânı
tâlim buyurdu. Cenâb-ı Hakk kendisine muallim oldu. Sonra kendisine dördüncü
semâda bir makam gösterdi ve buyurdu ki:
-"Bu makâm-ı dâvet'tir, ben seni dünyadan bu
makama davet ederim. Kıyamete kadar bu makamda kalacaksın. Burada bulunduğunuz
müddetçe ikinci defa yere davet edinceye kadar bu makamda Habîbim Muhammed
aleyhisselâmın ümmetine hadim olacaksın."
Bu minval
üzere cümle Enbiyâ-ı mürselîn hazerâtından da ahd ve mîsak aldı.
İsâ aleyhisselâm 33 yaşında iken semâya ref
olunmuştur. O günden itibaren İsâ aleyhisselâmın âlem-i
melekûtta ifa edeceği vezâif-i ubûdiyyet, ümmeti Muhammed için istiğfar olacağı
tesbîh ve münâcaattan ibarettir. Cenâb-ı Hakk Teâlâ'nın irâde- i ezeliyesi İsâ
aleyhisselâmın ibrazına taalluk buyurduğunda, İsâ aleyhisselâmın makamı olacak
olan makâm-ı davete, 124 bin enbiyâ ervahı ve 199 melâike taifesi imâm ve
reisleri ile beraber davet olundu. Bu melaikenin her bir taifesinin imâm ve reisleri
ise, ümmeti Muhammed'in enfâsı (yani nefesleri) adedindedir. Bu azîm ictimâya
nazar edince bilcümle enbiyâ ve mürselîn-i kiram taaccüp ettiler. Meleklerle
teârüf [2]
orada hâsıl oldu. Cenâb-ı Hakk bu kadar enbiya ve melâikey-i kiram beyninde
Cibrîl-i Emîn'e:
-"YÂ CİBRÎL, BEN SENİ MERYEM BİNTİ İMRÂN'A
GÖNDERİYORUM, ZUHÛRİYET ANINDA MAHLÛKÂTIN EKMELİ VE EFDALİ OLAN HABÎBİM
MUHAMMED'İN ŞEKLİ ÜZERİNE NAZİL OLACAKSIN VE KENDİNİ BEŞER OLARAK GÖSTERECEKSİN.
GÖSTERECEĞİN ŞEKİL VE SURETİ HABÎBİMİN ŞEKLİ ÜZERE TEMSÎL EDERSİN.". Cenâb-ı
Hakk Seyyidi Kâinat aleyhisselâma hitaben:
-"Yâ Habîbim buna râzımısın Bu senin ümmetinin
hadimi olan ve arzun veçhile ıslâh-ı beşere girmeden, doğru dünyaya gelecek. Bu
hadime asıl ve mebde hakkı olmaya razı mısın?"
Rasûlullah
Efendimiz:
-"Yâ Rabbe'l-'izze ve'l-Azame, emr-i irâde
sizindir. Emrinize razıyım." dedi.
O saatte
Hakk Teâlâ, İsâ aleyhisselâmın validesi Meryem aleyhisselâma vahiy ile Cibrîl-i
Emîn'i gönderdi:
-"Yâ Meryem, Cenâb-ı Hakk selâm eder,
buyuruyor ki: İrâde-i ezeliyem ile ben, üzerine bir rûh ref ediyorum. O ruhu
ref ederken eşref-i mahlûkâtım olan habîbim Muhammed aleyhisselâmın hakikatini
sana izhâr (gösterip) ve temsîl ederim. Ve o vâsıta ile ref olunarak senden bir
mevlûd zuhur ettirmek (yani bir çocuk dünyaya getirmeni) istiyorum. Sen razı
mısın?" Meryem aleyhisselâm da:
-"Allah'ın emrine razıyım" diye cevap
verdi. Cibrîl-i Emîn hazreti Meryem'in rızâsını arz edince Cenâb-ı Hakk, o 199
melâike taifesine emir buyurdu:
-"Meryem'i Beytullah denilen makama celp ve
dâvet ediniz."
Bi-mûcibi
emir, hazreti Meryem'i Beytullâh'a getirdiler. Bilcümle enbiyâ ervahı dahi
makâm-ı davetten nazar ediyorlardı. Cenâb-ı Hakk Teâlâ'nın irâdesi ile Hazreti
Meryem'e gönderilecek olan Hakîkat- ı Muhammediyye'yi, enbiyâ hazerâtı müşahede
edince, meleklerle birlikte gayş ve sekrete düştüler. (hayret ve sarhoşluğa)
Bilcümle
eczâ-i kâinat üzerine bir zevk ve neş'e sirayet etti ki, Cenâb-ı Hakk
Teâlâ'nın, kâinatı halk buyurduğundan beri böyle bir zevk ve sürür hâsıl
olmamıştı. Cenâb-ı Hakk 124 bin enbiyâ ve mürselîn ve 199 taife-i melâikenin
huzurunda ve onların şehâdetleri üzerine ve Rasûlullâh aleyhisselâm ile Meryem
aleyhisselâmın rızâları veçhile hükmü İİâhiyyesini itmâm ve infâz buyurdu.
(tamamlandı ve uygulandı) Bu hükmü ilâhiyyenin merasimi de âlem-i melekûtta
icra olundu. Bu tecellî ve zuhurat üzere İsâ aleyhiselâmın ruhu hakîkatı
Meryem aleyhisselâma nefh olundu, İsâ aleyhisselâmda 3 hakikat birleşti.
Biri İlâhî, diğeri Cibrîl aleyhisselâmın melekûtî
hakîkatı ve üçüncüsü de Rasûlullâh Efendimiz'in Hakîkatı Muhammediyyesidir.
İsâ aleyhisselâm rahm-i mâderde (ana karnında)
karar olduğu lahzadan itibaren Hakîkatı Muhammediyye'nin 7'inci mertebedeki
hulâsası ile terbiye oldu. Validesinin rahminde karar olduğu lahzadan (andan)
itibaren yine o, nutfe-i tâhire, ümmeti Muhammed için istiğfar ederdi. Makâm-ı
davette ve yevmi ahd'de kendisine gösterilmiş olan bu ümmetin büyük ve küçük
günahlarına tevbe ve istiğfarda devam ediyordu. İşte bu derece mukaddes ve
mükerrem olan ve Seyyidi Kâinât'ın ümmetine hadim olan İsâ aleyhisselâma hâmile
olduğunda, Cenâb-ı Hakk Kur'ân-ı Kerîminde kendisine melâike vasıtasıyla:
-"Bismillah yâ Meryem, innallahe's-tafâke ve
tahhereke ve's-tafâke alâ nisâi'l-âlemîn " [3] diye
hitap buyurmuştur. Bu kadar taltif ve tekrîmin aslı ve esbabı ise akl-ı
ezeliyey-i İlâhî ile Seyyid-i Kâinat aleyhisselamın zevcesi olduğundandır. Ve
kendisine hakîkat-ı Muhammediyye'nin zuhûriyyet ve şekli üzere Cibrîl-i Emîn
aleyhisselâm nazil olduğundandır. Ve Seyyidi Kâinat aleyhisselamın ümmetine en
muhtaç zamanda hadim olan İsâ aleyhisselamın validesi olduğundandır.
Yine Mürşid-i Kâmil Şeyh Şerâfeddin Bingöl
kaddesellâhü sırrahu’l azîz buyurdu ki;
-“Eyyühe’l-ihvân
ve'l-ahbâb, İsâ aleyhisselamın bu umûmî hizmetinden, Rasûlü Ekremimizin arzu
buyurduğu zamandan biri de 1353 senesinin Rebîu'l- Evvel'in 7‘inci (20 Mayıs
1934 Çarşamba) gecesidir. Bu geceye tesadüf ile İsâ aleyhisselamın hizmet-i
mukaddeselerine nail ve mazhar olacak ümmetin içinde bizlerin de dâhil olduğu
muhakkaktır. Bu umûmî hizmetin meyânında husûsî hizmetler de vardır. O husûsî
hizmetlerden birisi de menâbiîn[4]
(vekillik) hakîkatından anlaşıldığı üzere hakkımızda ifâ edilecek olan hizmet-i
takdîsedir. Bu nîmetullâhı cümlenize tebşîr ediyorum.
İsâ aleyhisselamın zuhûriyet ve hilkat-i
beşeriyyeti ve neş'eti hakkında beyân edilecek hakâyık çoktur. Lâkin şimdiye
kadar hukemâ-i İslâmiye’den gelenlerin hiçbiri bu kadarını dahi söylemeye ve
beyâna mukdedir olamamışlardır. Bu kadarlıkla iktifa ediyorum. Fazla söylemek
ve beyân etmek belki mûcib-i vedâ-i tereddüt olması muhtemeldir”.
(Kaynak:
Hasan BURKAY, Menâkıb-ı Şerefiyye [Kitap]. - Ankara (Beş Cilt) : Çınar
Yayınları, 1995-2010, c. V, s. 5-11)
[1] İncila:
Cilâlanma. Parlama. * Görünme, belli olmak, açılma
[2] Tearüf:
Tanışmak. Birbirini tanımak. Birbirine tanış çıkmak.
[3] Âl-i İmrân,
42. "Melekler şöyle demişti: Ey Meryem! Allah seni seçip temizledi,
dünyaların kadınlarından seni üstün tuttu."
[4] Menab:
Birinin yerini tutmak, nâib olmak. Birisine vekil olmak. Vekillik yeri.