| |
- Ey zuhuru ile hayata gençlik getiren
(Efendim), senin tecellin hayat rüyasının tabiridir.
- Yeryüzü, senin bargâhına[1] saha
olduğu için kıymet kazanmıştır. Asuman, senin barigâhının damını
öpebildiği için ulvidir.
- Altı cihet, senin didarının nuru ile
aydınlanmıştır. Türk, Tacik, Arap senin kölendir.
- Bu kâinatın mertebesi senin varlığınla
yüksektir. Senin fakrın, bu kâinatın sermayesidir.
- Cihanda hayat mumunu yaktın, köleleri
efendilik mertebesine yükselttin.
- Sensiz bu su ve çamur âleminin kalıpları hiç
bir şeye malik olmadıklarından dolayı utanç içinde idiler.
- Senin nefesin, çamurdan ateş vücuda
getirince toprak yığınlarını Âdem halinde hayata kattı.
- Zerre, ay ve güneşin yakasına yapıştı. Yani
kendi kudretinin ne derecelerde olduğunu idrak etti.
- Ben, seni gördüm. Babamdan ve anamdan daha
çok sevdim.
- Aşk, bende bir ateş alevlendirmiştir. Benim
canımı yaktığı için Allah ona uzun ömür versin.
- Ney gibi benim malım mülküm feryattır. O
feryat benim viran evimin meş’alesidir.
- Gizli derdi açıp söyleyememek çok güç.
Şarabı şişede gizlemek müşkül.
- Müslüman, Peygamber sırrından haberdar
değil. Bu Kâbe, tekrar puthâne oldu.
- Her müslümanın koltuğunun altında bir Menât,
bir Lât, bir Uzzâ ve Hübel putu var.
- Bizim şeyhimiz, Birehmenden daha kâfir..
Zira kafasında bir Sumenât [2]
taşıyor.
- Araptan pılısını pırtısını toplayıp göç
etmiş, Acemin meyhanesinde sızmıştır.
- Acemin uzuvları yeis ve nevmidîden [3]sakatlanmış.
Şarabı gözyaşından daha soğuk.
- Kâfir gibi ölümden korkuyor. Göğsünde diri bir kalbden
eser yok.
- Onun na’şım tabiplere gösterdim. Mustafa’nın huzuruna
getirdim.
- ölmüş idi. Ona Ab-ı Hayattan bahsettim.
Kur’an sırlarından bir sır söyledim.
- Ona Necit dostlarından bir masal söyledim.
Necit bahçesinden bir koku getirdim.
- Meclisi terennüm mumu ile aydınlattım. İslâm
kavmine hayatın remzini öğrettim.
- «Bizi frenk büyüsü bağlamış» dedi. Onun bu mücadelesi frenk kanunu
yüzünden.
- Ey Busayriye hırkasını, bana da
Selman’ın kopuzunu veren Hazret-i Muhammed (sallallâhü aleyhi ve sellem)
- Bu yanlış düşünene, kendi elindeki malın
kıymetini idrak edemeyene hakikat zevkini ihsan et.
- Eğer benim gönlüm, cevhersiz bir ayna ise,
sözlerimde Kur’an’ın ahkâmından başka bir şey gizlenmişse,
- Ey nuru ile asırların, dünyaların sabahım
aydınlatan, kalbde olan şeyleri sen elbette görürsün.
- Düşüncemin şeref ve namus perdesini parça
parça et, bu bahçeyi benim dikenimden kurtar.
- Göğsümdeki hayat pılı pırtısını toplayıp
denk yap, İslâm milletini benim şerrimden koru.
- Benim değersiz ve semeresiz tarlamı
yeşertme, bana nisan yağmurundan bir katre dahi verme.
- Üzümümün içinde şarabı kurut, benim şarabıma
zehir dök.
- Beni mahşer gününde rezil-ü rüsva et, beni
ayağını öpmekten mahrum et.
***
- Eğer Kur’andaki sır incilerini delmişsem,
müslümanlara hak söz söylemişsem;
- İhsanı ile insan olmayanları insan eden, bu
sözlerimin ecri olarak bana duan kâfidir.
***
- Aziz ve Celil olan Allaha yalvar, benim
aşkım bütün amellerimde tahakkuk etsin.
·
Sen
mahzun canlara devlet ihsan edicisin, din ilminden nasip vericisin.
- Dünyaya geldiğim zamandan beri benim başka
bir arzum vardı. Bu arzu, gönül gibi göğsümde yerleşmişti. Bu arzu, bana
hayat sabahımdan daha mahremdi.
- Babamdan senin ismini öğrendiğim anda
gönlümde bu arzu ateşi alevlendi.
- Felek beni ihtiyarlattıkça, hayat kumarında
beni harcadıkça,
- Bu arzu, daha gençleşiyor, bu eski şarab,
daha ağırlaşıyordu.
- Bu arzu, benim tıynetimin içinde bir
incidir. Gecemde yalnız bu yıldız parıldar.
- Bir zaman lâle yanaklılarla meşgul oldum:
kıvırcık saçlıların sevdasına düştüm.
- Ay yüzlülerle şarap içtim, huzur ve afiyet
mumunu eteğimle söndürdüm.
- Elde ettiğim mahsulün etrafında şimşekler
raksetti. Gönlümün kervanını eşkıya talan etti.
· Lâkin bütün bunlara rağmen canımın şişesinden bu
şarab dökülmedi. Bu halis altını elimden çıkarmadım.
- Aklım put yapan bir Azer’e benziyordu.
Beline zünnar bağladı. Canımın mülkünde onun yaptığı putlar hükümrandı.
- Senelerce şüphe tuzağına düştüm. Kuru
beynimden bu şüpheyi bir türlü koparıp atamıyordum.
- Karanlığım Hak nuruna, gecem şafak nuruna
yabancı idi.
- İlm-i yakin’den bir harf okumamış,
felsefenin şüphe diyarında kalmıştım.
- Buna rağmen bu arzu gönlümde sadef içinde
inci, gibi yerleşmiş duruyordu.
- Nihayet bu arzu, gözümün kadehinden damladı.
Gönlümde nağmeler yarattı.
- Ey canımda kendisinden başka hiç bir şey
mevcut olmayan, eğer emredersen bu emelimi açıklayayım:
- Hayatımda dinî amellerin ecir ve sevabı
olmadığı için bu emel bana yakışmıyor.
- Onu açıklamaktan utanıyorum. Lâkin senin
şefkatin bana cesaret veriyor.
- Senin merhametin bütün dünyaya şamildir:
istiyorum ki Hicazda öleyim.
- Kalbinde Hakk’tan başka bir şey bulunmayan
müslüman ne zamana kadar puthanede zünnar bağlayıp kalacak ?
- Onun ömrü sona erdiği zaman, cesedini bir
kilisenin kucağına defnederlerse yazık olur.
- Eğer benim vücudumun zerreleri senin
kapından dirilir ve mahşer hayatına katılırsa bu gün ne kadar bedbaht
isem yarın o derece bahtiyar olurum.
- Senin bulunduğun şehir ne mübarek bir
şehirdir. Senin mübarek vücuduna istirahatgâh olan toprak ne bahtiyar
topraktır.
- «Orası benim yârimin meskeni, şahımın
memleketidir. Âşık indinde vatan sevgisi budur.»
- Bahtımın yıldızını aydınlat ta bana
duvarının gölgesinde bir mezar ihsan et.
- Ta ki orada gönlüm huzura kavuşsun. Bu
perişan cıva zerrelerine benzeyen varlığım bir derlenip toplansın.
- Feleğe
diyeyim ki : «Bak benim huzur ve rahatıma;
hayatımın başlangıcını gördün; sonuma bir bak.»[4]
·
Ey âlemin vücudunda can gibi olan, sen bizim canımızsın; bizden kaçıyorsun.
·
Hayat udundaki nağme, senin feyzindendir. Senin yolundaki ölümü, hayat
kıskanır.
·
Gene bu nâşâd gönlü huzura eriştir; gene sinelere gir ve onları bir mamure
haline getir.
·
Gene bizden ar ye namusu iste, al. Ham âşıkları daha olgun hale gelir.
·
Biz kaderden şikâyet edip duruyoruz. Senin değerin çok yüksek; biz ise
fakiriz.
- Bize uykusuz göz,
bitkin bir gönül ver. Gene bize cıva yaradılışı ver.
- Açık âyetlerinden
gene bir âyet göster. Düşmanların boyunlar “huzu” ve “huşu” içinde
bükülsün.
- Bu saman çöpünü
bir yanar dağ haline getir. Bizim ateşimizle Haktan gayrı olan şeyleri
yak, mahvet.
- Bu kavim, birlik
ipini elden kaçıralıberi bin bir müşkile düştük.
- Biz yıldızlar
gibi perişan, dağınık bir haldeyiz. Aynı yolda arkadaş olduğumuz halde
birbirimizin yabancısıyız.
- Bu yaprakları tekrar bir şirazele;[6] tekrar muhabbet âyinini
tazele. Bizi gene o hizmete memur et.
- Kendi işini âşıklarına tevdi et. Yola düşenlere
selâmet menzilini ihsan et, İbrahim’in imanının kuvvetini ihsan et. [7]
[1] Bargâh:
İçine izinle girilen yer, otağ, yüksek divan.
[2] Sümanat:(C.:
Sümâni-Sümâniyât) Bıldırcın kuşu. (Kuş Beyinli)
[3] Nevmidî:
Ümidsizlik, cesaret kırıklığı.
[4] Kaynak:
İkbal,Rumuz-u Bîhodî(Benlikten Geçmenin Remizleri), trc. A.Nihat Tarlan,1958,
İstanbul, s.58-60
[6] Şiraze:
Ciltçilikte, kitap yapraklarını düzgün tutmaya yarayan ince örülmüş şerit.
[7] Kaynak:
İkbal,Esrâr-ı Hodi( Benliğin Sırları), trc. A.Nihat Tarlan,1958, İstanbul, s.65