![]() ![]() ![]() ![]() |
بسم الله الرحمن الرحيم
لك
الْحَمْدُ يا ذَا الْجُودِ وَالْمجْدِ وَالْعُلا ... تباركت تعطي من تشاءُ وتمنعُ
“Ey
kerem, cömertlik sahibi ulu Allah’ım, sana hamd ve şükür olsun. Sen istediğine
verir, istediğinden alırsın.”
إلـهي
وَخَلاّقيْ وَحِرْزي وَمَوْئِلي ... إليك لدى الإعسـار واليســر أفزع
“Ey, Allah’ım,
benim yaratıcım, koruyucum ve sığınağımsın. Darlık ve ferahlık zamanlarında
ancak sana yalvarır ve senden yardım dilerim.”
إلـهي
لَئِنْ جَلَّتْ وَجَمَّتْ خـطيـئـتـي ... فعفوك عن ذنـبـي أجـل وأوسـع
“Ey
Allah’ım, benim kusur ve günahlarım ne denli çok olursa olsun, senin affedici
ve bağışlayıcı merhametin ondan daha çoktur.”
إلهي
لئن أعـطـيـت نـفـسـي سـؤلها ... فـهـا أنا في روض الندامة أرتع
“Ey
Allah’ım, ben ne kadar nefsimin istemiş olduğu şeyleri ona verdimse de şu anda
pişmanlık bahçesinde dolaşmaktayım.”
إِلـهي
تَرى حالي وَفَقْري وَفــاقــَتـي ... وأنت منــاجــاتي الـخـفية تسمع
“Ey
Allah’ım, benim durumumu, ihtiyaçlarımı ve fakirliğimi görensin. Benim yapmış
olduğum gizli münâcat ve isteklerimi duyansın.”
إِلـهي
فَلا تَقْطَعْ رَجائي وَلا تُزِغْ ... فـؤادي فلي في سيب جودك مطمع
“Ey Allah’ım, benim rica ve yalvarışlarımı geri
döndürme. Kalbimi, hidâyete erdikten sonra dünyaya, meyl ettirme. Senin sonsuz
hâzinenin bahşişlerinden mahrum etme
اِلـهي
أجرني مِنْ عَذابِكَ إِنَّـني ... أسيـر ذلــيــل خـائـف لــك أخــضــع
“Ey
Allah’ım, beni azabından halâs eyle! Çünkü ben sana karşı boynumu bükmüş ve
zilletle huzurunda eğilmişim.”
اِلـهي
فَآنِسْني بِتَلْقِينِ حُـجَّـتـي ... إذا كــان لــي فـي القبر مثوًا ومضجع
“Ey
Allah’ım, beni kendine ve muhabbetine yakın et! Kabirde yatacağım zaman bana
soru soran meleklerin cevabım kolaylıkta vermeği nasib et.”
إلـهي
لَئِنْ عَذَّبـْتـَنـي ألْــفَ حِجَّةً ... فـحـبـل رجـائـي مــنـك لا يـتـقـطـع
“Ey
Allah’ım, eğer bin yıl bana azap etsen bile senin lutuf ve merhametinden
ümidimi kesmem.”
إلـــهــي
أذِقـْنـي طَـعْـمَ عَـفـْوِكَ يـَوْمَ لا ... بـنـون ولا مـالٌ هنــالك ينفـع
“Ey
Allah’ım, bana affediciliğini göstererek bağışlamandan tattır. Malın ve mülkün
yarar sağlamadığı bir günde bana yardımcı ol.”
إِلـهي
لَئِنْ لَمْ تَرْعَني كُنْتُ ضــائِـعـاً ... وإن كنت ترعانـي فلست أضيع
“Ey
Allah’ım, eğer beni korumazsan; yok olup giderim. Eğer korur ve muhafaza
edersen sağ kalırım.”
إِلـهي
إذا لَمْ تَعْفُ عَنْ غَيْرِ مُحْسِن ... فـمـن لـمـسـيء فـي الهوى يتمتع
“Ey
Allah’ım, eğer iyilik yapanlara lutf ve merhametini hasredersen, kötülük
yapanlara kim merhamet edecektir.”
إِلـهي
لَئِنْ فَرَّطْتُ فِي طَلَبِ التُّقى ... فها أنـا إثـر الـعـفـو أقـفـو وأتـبــع
“Ey
Allah’ım, eğer takva hususunda bir kusur işledimse işte buradayım. Senin
affediciliğine sığınarak onun izinden yürüyorum.”
إِلـهي
ذُنُوبي بَدَتِ الطَّوْدَ وَاْعتَلَتْ ... وصـفـحـك عـن ذنـبـي أجل وأرفع
“Ey
Allah’ım eğer günahlarım dağları aşacak bir noktaya eriştiyse senin bağışlaman
kusur ve günahlarımdan daha yüksek ve daha çoktur.”
إلـهي
لَئِنْ أخْطاْتُ جَهْلاً فَطالَما ... رجـوتـك حـتـى قـيـل هـا هو يجزع
“Ey
Allah’ım, eğer kusur işleyip dergâhına geldimse beni atfet. Senin kapma gelip
öylesine beklemişim ki benim hakkımda, sabırsızlık yapıp yüz çevirmez
diyorlar.”
إلـهي
يُنَجي ذِكْرُ قوْلِكَ لَوْعَتي ... وذكـر الـخــطــايــا الـعيـن مني تدمع
“Ey
Allah’ım, senin kereminin zikri, beni yakmaktan uzaklaştırır. Kusurlarımın
anılması gözlerimden yaşlar akıtıyor.”
إلـهي
اَقِلْني عَثْرَتي وَامْحُ حَوْبَتـي ... فإنـي مـقـر خــائــف مــتــضــرع
“Ey
Allah’ım, kusurlarımı affet ve güçlüklerimi gider. Ben kusurlarımı itiraf
ediyorum ve korku ile senin dergâhına sığınmışım.”
إلـهي
أنلني مِنْك رَوْحاً وَراحَــةً ... فـلـسـت سـوى أبـواب فضلك أقرع
“Ey
Allah’ım, beni rahmet ve mutluluğuna eriştir. Senin fazilet ve kerem kapından
başka bir kapı bilmiyorum.”
إِلـهــي
لَئِنْ أقصـيـتـني أو أهـنـتـنـي ... فمن ذا الـذي أرجـــو ومــن ذا أشفع
“Ey Allah’ım, eğer beni uzaklaştırırsan ve
bana hakaret edersen, senin dışında kendisinden bir şey ümit edebileceğim
kimse var mıdır?”
إلـهي
لَئِنْ خَيَّبْتَني أو طَرَدْتَـنـي ... فما حيلتي ياربي أم كيف أصنع
“Ey
Allah’ım, eğer beni zararlı çıkarır ve elimde bir şeyim kalmazsa, başka çârem
var mıdır? Ne iş yapabilirim, ki?”
إِلـهي
حَليفُ الْحُبِّ في اللَّيْلِ ســاهـِـرٌ ... ينــاجي ويدعو والمغفل يهجع
“Ey
AlIah’ım; sözünü tutarak gece yarılarından sonra kalkıp ibadet edenler, sana
duâ ederek yalvarıyorlar. Diğer müminler ise derin uykuda mışıl mışıl
uyuyorlar.”
وكُلُّهُمُ
يَرجُو نَوالجنس راجِياً ... لرحـمـتـك الـعـظـمى وفي الخلد يطمع
“Herkes
senden yardım dilemektedir. Senin büyük merhametine ve senin cennetine girmeği
ümit ederek hareket etmektedirler.”
إِلـهـي
فَـاِنْ تـَعـْفـُو فـَعـَفـْوُكَ مُـنـْقـِذي ... وإلا فـبالـذنـب المدمر أصـرع
“Ey Allah’ım,
eğer beni affedersen, kendimi kurtaracağım. Aksi takdirde günahlarım beni helâk
eder, âhirette zararlı çıkarım.”
إلـهـي
بـِحـَقِّ الـْهـاشـِمـيِّ مـُحـَمـَّد ... وحرمة أبــرار هـمُ لـك خــشــع
“Ey azamet
ve ululuk sahibi Allah’ım, Haşim soyundan gelen Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellemin ve onun ehl-i beyti ile İyilerin hürmetine beni affet.”
إِلـهي
فانشرنـي عَـلـى ديـنِ اَحْـمـَد ... منيـبـا تـقـيـاً قـانـتـا لـك أخـضـع
“Ey
Allah’ım! Senin sevgili Peygamberin herkese yardım ettiği ve şefaatçi olduğu
günde beni mahrum bırakma.”
وَلا
تَحْرِمْني يا إلـهي وَسَيِّدي ... شـفــاعــتــه الــكـبـرى فـذاك الـمـشفع
“Ey
Allah’ım, beni Hazret-i Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemin dini üzere
ömrümün sonuna kadar sabit kıl. Böylece senin emirlerini tutan, kötülüklerden
sakınan ve boynu bükük bir insan olayım.”
وَصــلِّ
عَـلَـيْـهِمْ ما دَعــاكَ مُــوَحِّـدٌ ... وما جـاك أخـيــار بـبـابـك ركـع
“Ey
Allah’ım, Muvahhidler [1]
sana yalvarıp dua ettikleri ve senin kapına gelen ve rukûa eğilerek niyazda
bulunanlar olduğu müddetçe Rasûlullâh'a salât ve selâmın osun.”
Kaynak:
Mecmuatül Ahzab (Ahmet Ziyaüddin Gümüşhanevi kaddesellâhü sırrahu’l azîz) Şazeliye Cildi, s.536-539
Mecmuatül Ahzab (Ahmet Ziyaüddin Gümüşhanevi kaddesellâhü sırrahu’l azîz) Şazeliye Cildi, s.536-539
Hz. Ali Divanı. (trc: Müstakimzade Süleyman Sadettin,
hzl: Şakir DİCLEHAN 1981). İstanbul, s.398-406
بسم الله الرحمن الرحيم
وكم
لله
من
لطفٍ
خفيٍّ
يَدِقّ خَفَاهُ عَنْ فَهْمِ الذَّكِيِّ
“Allah’ın
kullar üzerinde nice gizli nimet ve lütufları vardır ki zeki olan kimseler dahi
bunu idrâk edemezler.”
وَكَمْ
يُسْرٍ
أَتَى
مِنْ
بَعْدِ
عُسْرٍ
فَفَرَّجَ
كُرْبَة
َ
القَلْبِ
الشَّجِيِّ
“Nice
güçlüklerden sonra kolaylıklar meydana geldi. Gamlı ve kederli 'kimselerin
kalbi ferahlık buldu.”
وكم
أمرٍ
تساءُ
به
صباحاً
وَتَأْتِيْكَ المَسَرَّة ُ بالعَشِيِّ
“Nice
işler vardır ki sabahleyin (başlangıçta) kötülüğe giderken, akşamleyin
(sonuçta) neşe ve sevince dönüşür.”
إذا
ضاقت
بك
الأحوال
يوماً
فَثِقْ
بالواحِدِ
الفَرْدِ
العَلِيِّ
“Bir gün
devrân seni darlığa düşürürse Rezzak, yüce ve tek olan Cenâb-ı Hakk, sana
kâfidir.”
تَوَسَّلْ
بالنَّبِيِّ
فَكُلّ
خَطْبٍ
يَهُونُ
إِذا
تُوُسِّلَ
بالنَّبِيِّ
“Sıkıntıya
düşüldüğünde Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem vesile kılındığı gibi, bütün duâlarda Nebi sallallâhü aleyhi ve
sellemi vesile kıl.”
وَلاَ
تَجْزَعْ
إذا
ما
نابَ
خَطْبٌ
فكم
للهِ
من
لُطفٍ
خفي
“Allah’ın kullar üzerinde nice gizli nimet ve
lütuflarını umutsuzluğa düşmeden dua ettiğiniz zaman (görürsünüz.)”
Kaynak:
Mecmuatül Ahzab (Ahmet Ziyaüddin Gümüşhanevi kaddesellâhü sırrahu’l azîz) Şazeliye Cildi, s.536-540
Mecmuatül Ahzab (Ahmet Ziyaüddin Gümüşhanevi kaddesellâhü sırrahu’l azîz) Şazeliye Cildi, s.536-540
Hz. Ali Divanı. (trc: Müstakimzade Süleyman Sadettin,
hzl: Şakir DİCLEHAN 1981). İstanbul, s.682 (Bir kısmı)
[1] Muvahhid:
Allah’ın birliğini ve Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemi rasül kabul edip
tekrarlayan kimselere denir.