|
![]() |
Şeyh Şerâfeddin
kaddese’llâhü sırrahu’l azîz buyurdu ki;
Birçok Eshâb-ı Kirâm ve
Sıddîk-ı Ekber Hazretleri, Fahr-i Âlem Efendimize ne şekilde salavât getirilmesini
sordular. Cenâb-ı Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem:
“ALLAHÜMME SALLİ ALÂ
MUHAMMEDİN VE ALÂ ÂL-İ MUHAMMEDİN VE SELLİM,” diye salât ve selâm ediniz”
buyurmuşlardır.
Vird’de “SEYYİDİN”
ibâresi ilâve edilirse, ubûdiyyet (aşırı
derecede kulluk) neş’esi kalmaz. Fahr-i Âlem Efendimiz ise, ubûdiyyeti
ihtiyar buyurmuşlardır (seçmişlerdir). Neş’e-i ubûdiyyeti her
neş’eden çok severlerdi. Bu salavât-ı şerî- feyi tâlim buyurdukları mecliste
hâzirûna hitâben:
“Cenâb-ı Hakk beni
abdiyyet (kulluk),
saltanat ve nübüvvetle (peygamberlikle) tahyîr buyurdu (seçmemi istedi).
Ben; ‘Yâ Rabbi, hakîkatte saltanat sana yakışır, bana abdiyyet ve nübüvvet
ihsân buyur” dedim.
“Sana, kendi saltanatımdan
vereyim” buyurdular. Ben yine
“Yâ Rabbi, saltanat (kullar için) ârızdır ve (gerçekte
ise) sana mahsustur. Bana abdiyyet ve nübüvvet kâfidir” dediğimde; ‘Tahkîk,
sana Süleyman Aleyhisselâm’â vermediğim saltanatı ve öncekilerin gıbta ettiği
ve hasret kaldığı Makâm-ı Mahmüd’u verdim.” buyurmuşlardır.”
(BURKAY
Hasan Menâkıb-ı Şerefiyye [Kitap]. - Ankara (Beş Cilt) : Çınar Yayınları,
1995-2010, c. I, s. 166-177)
| 

