| |
Peygamberimiz, salla’llâhu aleyhi ve
sellem Efendimiz dünyalara sahip olduğu halde zerre kadar dünya metaı kalbine
girmemiştir. Çünkü Peygamberdir, çünkü ülûhiyetle münasebettardır.
İbini Hişamm siyerinde okudum. Müslümanlık
galebe çalmış. Şirki kaldırmış. Birçok memleketler fethetmiş. Muntazam bir
hükümet teşkil etmiş. Her taraftan vergiler, ganimetler gelmeye başlamış.
Medine sokakları herşeyle dolmuş. Böyle bir zamanda da Hazreti Muhammed
salla’llâhu aleyhi ve sellemin, koca bir devlet teşkil eden Peygamberi zişanın
kızı Fatımetü’z-Zehra bütün işlerini kendi görüyor, değirmenim çekiyor,
suyunu taşıyor, çocuklarını - Hasan, Hüseyni - bakıyor. Nihayet bir gün Hazreti
Fatıme’nin sabrı tükenirde kocasına derki:
— Babama söylede bana bir hizmetçi tutsun.
Hazreti Ali:
— Ben söyliyemem, der. İstersen sen kendin
söyle.
Fatıme babasına gider:
— Baba, der, kocam huzurunuzda hergün
hizmetinize müheyya [âmadeyim]. Ben ise hem değirmen çekiyorum, hem su
taşıyorum, hem çocuklarıma bakıyorum. Bunları yapmaya artık kudretim yok. Bir
hizmetçi isterim.
Bilinmişiniz, Hazreti Fahri kâinat ne
cevap verir:
— Hayır,
Fatıme, hayır; Muhammedin kızı kendi işini kendi görür. Hizmetçi kullanmaz.
Nasıl?
Peygamberlik para için mi imiş? işte bu vaziyet, herşeyi göstermiye
kâfidir.
Bir misal daha:
Bir gün Hazreti Fatıme çocuklarile beraber
aç kalıyorlar. Fatıme ki Peygamberimizin muazzez kerimesi. Alinin zevcesi,
eşraftan Ebu Talibin oğlu olan Alinin zevcesi. Kocasına derki:
— Şu
bizim komşu Yahudi’den biraz arpa onu alacak kadar para istikraz [borç] etsen.,
hayli zamandır komşuluk ediyoruz. Zannetmem ki reddetsin.
Hazreti Ali müracaat eder. Yahudi derki:
— Para
istikraz edemem. Fakat isterseniz size bir iş veririm. Şu yünleri alınız,
bunları örer, akşama kadar getirirseniz, size un parası veririm.
— Fakat
bunu işliyecek Binti Rasulullahtır! [Hz. Rasûlu'llâh salla’llâhu aleyhi ve
sellemin kızıdır.]
— Olsun.
— Peki.
Hazreti Ali yünleri alıyor, getiriyor.
Kendisi çocuklara bakıyor, Fatıme de akşama kadar eğiriyor. Götürüp biraz un
parası alıyor...
O halde ne için - mantık önündeki tahlil -
Peygamber kendi ailesini böyle bir halde birakıyor? Neden hayatını muhataraya
atıyor, şirkle mücadele ediyor, cefakâr âlemin karşısına çıkıyor? İşte muvaffak
oldu. Yeyip içse, keyfine baksa ya! Hayır, yine açlık, yine fedakârlık, yine
gayrendişlik [özveri]... Niçin? Çünkü Peygamberdir, çünkü Peygamber ülûhiyetle
münasebettardır.
Geçen gün Şifa-i şerifi tetkik ediyordum.
Peygamberimizin hayatını şöyle gözümün önüne getirdim. Düşündüm ki onun
geçirdiği hayatı maişete şu bizim cemiyetimizde en fakir adam bile tahammül
edemez.
Hattâ zevcatı tahirat bile tahammül
edemedi de itiraz ettiler. Onlar da sair kadınlar gibi refahı umumîden [herkes
gibi zengin hayat yaşamak] istifade etmek istediler. Yok değil ki, her şey var.
Binlerce yiyecek, içecek, giyecek, herşey dolu. Fakat hepisini mücahidlere
tevzi [paylaştırıyor] ediyor. Evine bir şey getirdiği yok. Hane-i saadet yine
eskisi gibi, ancak kifafı nefis [yetecek en az miktar] kadar bir şey. Halbuki
zevcatı tahirat en yüksek ailelere mensup. Tabiî onlar da kadın, refahı
umumîden istifade etmek istemezler mi? Tahammül edemediler:
— Bizde bu nimetlerden biraz istifade
etsek, olmaz mı? dediler.
— Ya, demek siz dünyayı istiyorsunuz? demek
Allah ve Râsulü sizce matlup değil.
Bunun üzerine Resûli Ekrem efendimiz bir
hücreye çekildi. Bir ay orada oturdu :
Hazreti Ömer der ki: Biz avali
mahallesinde oturuyorduk. Orada bir Ensari vardı. Râsulullahın yarana birgün o
gidiyor, birgün ben gidiyorum. Münavebe ile gider, Peygamberimizin emirlerini
telekki ederdik. Bir gece baktım. Ensari telaşla kapıyı çaldı. Merak ettim, “
acaba Gassaniler, Medineyi mi bastılar! „ dedim. kılıcımı Çalarak indim.
— Ne
var? dedim. Gassaniler Medineye mi hücum etti?
— Hayır, ondan daha fena birşey ver.
Râsululiah Efendimiz zevcelerini boşadı!
Çok canım sıkıldı, mescidi nebeviye
geldim. Baktım, herkes müteessir, Ashab ağlıyorlar. Râsul-i ekremin hücresine
yaklaştım. Kapıdaki adama Râsul-i ekremi görmek istediğimi söyledim. Cevap
vermedi. Kimsenin girmemesini Râsul-i ekremin tenbih ettiğini anladım,
çekildim. Tekrar mescide döndüm. Fakat içimin sıkıntısı bir türlü gitmiyordu.
Tekrar geldim. Bağırdım :
— Rabah,
dedim, ben Hz. Rasûlu'llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem efendimizi- mutlaka
göreceğim, bana izin iste.
Râsul-i ekrem içeriden duymuş. Beni
huzuruna kabul ettiler.
Birde içeri girince ne göreyim! O mübarek
vücud bir hasır parçasının üzerine uzanmış. Hasırın izleri vücudine çıkmış. Bu
hali görünce beni bir ağlamaktır tuttu. Göz yaşlarımı zabtedemiyordum. O sırada
böyle şayialar vardı. Bizanslilerin yardımına mazhar olan Gassanilerin Medineye
tecavüzleri muhtemeldi.
— Bu
ne haldir, Ya Râsulallah? dedim. Sen Kayserlerin, Kisraların fevkinde bir mevki
sahibisin. Onlar senin kapında kapıcılık edemez.
— Ya
Ömer, bize Allah’ın lütfü, ahretin nimetleri kâfi. Bu fani dünyanın hayatı bize
zevk vermez. Onu bırak, ne için geldin, onu söyle.
— Evinizi
bıraktımız. Mescidde ikamet buyuruyorsunuz. Herkes ağlayup duruyor. Bütün Ashap
teessürü azim içinde. Bâzı şayialara göre zevcelerinizi boşamışsınız...
— Hayır, öyle birşey yok.
Onun üzerine ( İla) ayetleri nazil oldu.
“Ey Nebiyy-i Zîşan! Zevcelerine de ki:
“‘Eğer, siz dünya
hayatını ve ziynetini murad ederseniz, gelin ben sizin râzı olacağınız şekil
üzere boşanma bedellerini vereyim de hepinizi güzellikle salıvereyim!
“‘Ve eğer, siz Allah’ı, Resûlünü ve ahiret
yurdunu murad ederseniz, Allah’ı ve Resûlünü râzı etmiş olursunuz. Zira, sizden
Allah’ın rızasını dünya metaı üzerine tercih ederek ihsan edenlere, Allah büyük
ecir hazırlamıştır.’” (Ahzab,28-29)
Bir ay geçti. Rasulü Kibriya Efendimiz
hücresinden çıktılar. Zevcelerine bu yolda teklifte bulundular. Onların
hepiside:
— Biz
Allah ve Rasulullahı isteriz, tevbe ettik, bir daha bir şey istemeyiz, dediler.
[http://www.resulullah.org/peygamberimizin-bir-ay-hanimlarindan-uzak-kalmasi]
Sh:54-58
Kaynak: Urfalı Mahmud Kâmilin Vaazları,
Dördüncü Ders- 17 Ramazan 1354 — 13 Kânunu evvel 1935, Asârı İlmiye Kütüphanesi
Neşriyatı, İstanbul