Ana içeriğe atla

REFÎK-İ A’LÂ

|


Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemin son kelâm-ı şerifi “Allah’m, beni refîk-i âlâya ulaştır”ı anlamak üzere
Kâmil Tabiat’a benzer varlıklardan biri de “Refîk-i A’lâ” olarak adlandırılan varlıktır. Refîk-i A’lâ, Peygamberimizin vefatı esnasında söylediği; “Allah’m, beni refîk-i âlâya ulaştır” [Sahih-i Müslim (Nevevi’nin Şerhi ile birlikte), Fezâil, no: 87,88,89; Nesefî, no: 34. ] hadisinde geçen bir kavramdır.
İşte bu sözden hareketle, insanlar için semavî bir rehberin bulunduğuna dair görüşlerin ortaya atıldığını görmekteyiz. Refîk-i A’lâ hakkında değişik yorumlar yapılmaktadır.
Bu yorumlardan bazılarına göre Refîk-i A’lâ, Allah olarak kabul edilmektedir. Ancak Allah olması ihtimali bizce biraz zayıf gibi görünmektedir. Çünkü bu konuda fikir belirtenlerin çoğu, Refîk-i A’lâ’yı farklı olarak yorumlarken, Allah olamayacağı hususunda bazı ip uçları vermektedirler.
Meselâ, Şah Veliyyullah Dihlevî (ö.1762), peygamberimizin vefat anını anlatırken; “Hastalandığı zaman sürekli Refîk-i A’lâ’yı andı ve onlara karşı bir özlem duydu. Bu hal üzere öldü”[ Şah Veliyyullah Dihlevi, Huccetullahi’l-bâliğa, çev.: Mehmet Erdoğan, İstanbul 1994, c. II, s.663.]  şeklinde bir ifadede bulunmaktadır. Bu ifadede “onlara karşı” sözcükleri, Refîk-i A’lâ’nın Allah’tan başka varlıklar olduğuna delalet etmektedir. Peki öyleyse, Refîk-i A’lâ’ nedir? Dihlevi’ye göre, Rasûlullah’ın ahirete intikâl etmeden önce işaret ettiği Refîk`i A’lâ, mukarreb meleklerdir.
Söz konusu melekler, Allah ile kulları arasında aracılık yaparlar, insanların kalbine hayırlı olan şeyleri ilham ederler, yani onların iç dünyasında hayırlı şeylere dair düşüncelerin doğmasına sebep olurlar. Bunların, Allah’ın dilediği keyfiyette ve dilediği yerde toplantıları olur. Bu toplantılara itibarla onlara “Refîk-i A’lâ”, “Nediyy-i A’lâ” ve “Mele-i A’lâ” isimleri verilir[Dihlevi, age, c. I, s. 49.].
Şemseddîn İbn Kayyim el-Cevziyye (ö.1350), Refîk-i A’lâ ve Refîk-i Esfel diye iki kavramdan bahsetmekte ve Refîk-i A’lâ’yı, insanın yüce âlemdeki ruhu, Refîk-i Esfel’i ise bu dünyada bulunan bedeni olarak tanımlamaktadır. Cevziyye’ye göre, insanı yücelere ve aşağılara doğru cezbeden iki türlü nefs bulunmaktadır. Eğer kişinin amelleri iyi olursa, kendisine iyi bir arkadaş verilir ki buna Refîk-i A’lâ, şâyet amelleri kötü olursa, bu kez de kendisine kötü bir arkadaş verilir ki buna da Refîk-i Esfel denilir. Refîk-i A’lâ; kişiyi, himmeti ve ameli ile yücelere, Refîk-i Esfel ise alçak (denî) nefsler olup, aşağılara cezbeder. [İbn Kayyım Cevziyye, Kitabu’r-ruh, çev.: Şaban Haklı, İstanbul 2003, ss. 151, 159, 161; a.mlf, Kitabu’l-fevaid, Riyad 1980, ss. 15-16.]
Cevziyye’nin bu yorumu, daha önce de belirttiğimiz gibi Fahreddin Razi’nin Kâmil Tabiat hakkındaki görüşleriyle paralellik göstermektedir.[ Krş. Râzî, el-Metalibu’l-âliyye, c. VII, s. 400.]  Ayrıca Refîk-i A’la’nın kişinin koruyucusu ve yoldaşı olduğu anlayışı da hem Kâmil Tabiat hem de Refîk-i A’lâ görüşlerinde bulunmaktadır.
Kaynak: İsmail Erdoğan, BAZI FELSEFÎ KAVRAMLARA “DİVANÜ LÜGATİ’T-TÜRK”TEN KARŞILIK OLABİLECEK TERİM ÖRNEKLERİ, İLAHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ 17:1 (2012), SS.15-30.Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 7 [2006], sayı: 17 

Benzer Yazılar