Ana içeriğe atla

Riyaset

|

"Nedir bu dünyanın hali?
Nedir bu insanların çekisi?" sorularının peşinden gitmek isterseniz tarihle ilgilenmeğe başlamışsınız demektir. Burada maksat, çekilmiş çileleri, yaşanmış zulümleri tekrar tekrar terennüm etmek değil. İnsanların hayata nasıl anlam ve zevk, derinlik ve eğlence kattıklarını, kendilerine özerk yaşama ve ifade alanları açtıklarını, üreticiliklerini ve yaratıcılıklarını sergilediklerini, hınzırlıklarını ve hergeleliklerini anlamak da bu işin parçası, hatta -Cioran'ın affına sığınarak- benim tercihimdir, ama tosladıkları ve ördükleri duvarları, çektikleri ve çektirdikleri kahırları unutmadan. On yedinci yüzyılın büyük düşünürü ve tarihçisi Katip
Çelebi, herkesin tabiatında kendi tekliğini (bireyliğini?) ve bağımsızlığını ("teferrüd ve istiklal") yaşamaya eğilim olduğunu yazar, ama aynı zamanda başkalarının üstüne çıkmaya, reis olmaya da ("riyaset") meylettiklerini söyler. Ve ekler: Bu "tek ve bağımsız olma" halini tatmanın derecesi, "cemiyette mevcut olan sınıfların makam ve rütbelerine göre olur", yani toplumsal hiyerarşi, sınıflı ve zümreli yapı, eşit bir şekilde yaşanmasına izin vermez, "akran ve emsale tabi olmaktan insana ar (utancın verdiği ağırlık hissi) gelmeye başlar".
Peygamberler için bile bu insanlık hali ve ezici hiyerarşi geçerlidir:
"Hatta rivayet ederler ki Hazreti Musa, [kendi] asrında nebilerin vücuduna rıza vermeyip dua etti, ruhlarını kabzettirdi."
Katip Çelebi, Mizan-ul-Hak fi ihtiyaril-Ehakk, haz. Süleyman Uludağ ve Mustafa Kara (İstanbul: Marifet, 2001), s. 226-7 (sadeleştirmede: 125-6).

Kaynak: Kim var imiş biz burada yoğ iken/Dört Osmanlı: Yeniçeri, Tüccar, Derviş ve Hatun

Cemal Kafadar/ Birinci Basım: Ekim 2009, sh:15-16

Benzer Yazılar